Kimsin?

(Bir Friendfeed tartışmasından…)

Bir dizi kavramla sanal-reel kişilik ayrımı konusunun izini felsefe, sosyoloji, antropoloiji ve bilişsel bilimlerde sürebiliriz. Bu kavramların bazıları rahatsız edici olabilir, ama bir şans verin…

Kavramlarla ilgili referanslar şunlar:
virtual embodiement/sanal vücut bulma” (http://embodiedresearch.blogspot.com/2007...; http://wiki.media-culture.org.au/index… ; Performance and Technology: Practices of Virtual Embodiment and Interactivity, Edited by Susan Broadhurst and Josephine Machon…)

“posthuman / insan sonrası” (http://en.wikipedia.org/wiki… ; STELARC ARTICLES.; Donna Haraway, “A Cyborg Manifesto: Science, Technology, and Socialist-Feminism in the Late Twentieth Century,” in Simians, Cyborgs and Women: The Reinvention of Nature (New York; Routledge, 1991), pp.149-181…)

“transhuman / insan aşımı” (http://en.wikipedia.org/wiki... ; http://spacecollective.org/project… -özellikle “Contemplating Singularity” adlı makale)

Bu kavramlar, sanallığı farklı bir boyutta algılatıyor. Bunlara göre, sanal diye adlandırdığımız boyut tamamen gerçek, ama bu gerçek dünyanın paralel evreni gibi bir gerçeklik değil, bizim yeni bir realite boyutundaki uzantımız (prosthesis, protez, uzantı) anlamında bir gerçeklik. Bu bağlamda bu yeni bir gerçeklik ve biz bu gerçeklikte eski benimizden daha fazla bir şey oluyoruz. Algı sınırlarımız, kapasitelerimiz, olasılıklarımız genişliyor, uzuyor. Üstelik bilgi ve iletişim teknolojileri sağlık bilimleri, genetik, nanoteknoloki ve tıp teknolojileri alanında gerçek bedenlerimize de gömülü hale gelmeye başladığına göre, bu uzantı durumu gerçekten de “vücut bulmaya” başlıyor Yapay sinirler, geliştirilmiş gözler, yapay organlar (organ printing), RFID implantlar, neurocomputing, iskelet implantları vs. Welcome to the Cyborg World!

Beynimiz, algı yapımız (özellikle zaman-mekan algımız), kapasitelerimiz ve elbette değerlerimiz değişiyor. Ve bu değişim oldukça hızlı oluyor. Enformasyon hızında..

Bence sanallık da gerçek. İnternette sanal bir boyut var, ama bu boyutlardan sadece biri. Sanallığı gerçekliğin tersi gibi algılamak yanlış sonuçlar doğurur. Bir örnek vermem gerekirse, sanallık sanki sinemanın evrenine benziyor. Daha önce hiç varolmayan bir evren, sinema mecrasının oluşumuyla vücut buluyor ve gerçekliğin bir parçası haline geliyor. Fotoğraf da öyle. Dijital evren de sanallık adı verdiğimiz çok boyutlu bir evren yaratıyor. Bu ise sinemanın üç boyutlu, programlanabilir, anlık değişimlere açık, etkileşimli bir hali sanki. İnsan algısı ve yaratımı bu yeni dünyaya doğru uzuyor (protez), ama kendisinden kopmadan yapıyor bunu. O hala insan, ama sanallıkla beraber “daha fazla” insan… Post-insan. Sanallık son derece gerçek teknolojilerin iş başında olduğu, ciddi meblağların döndüğü dev bir sektör aynı zamanda. İnterneti de aşan bir boyutu var. Sanallıkla ilgili söylemlerin “demode” olduğunu düşünmek yanlış olur.

Ekranın ölümüyle beraber sanallık bizi daha da kuşatacak, gündelik algı dünyamızı kıracak. Üstelik bütün bunlar hızla olacak, oluyor bile…